Varlığı beni tehdit etmeyen kadınları sevmeliydim




İnsan belli bir yaşa gelince anlıyor. 

Bir olayı hatırlamak, onu yaşamaktan daha heyecan verici olabilir.

Sana söyleyecek bir şeyim kalmadı diyordu o ufacık gözlerini acıyla büzüştürüp. 

İnanmak istemiyordu duyduklarına, isyan ediyordu adeta. 

Seni sevmeyi çok istedim ama başaramadım derken, hayallerle dolu dünyasını yıktığımı anlayamamıştım. 

Yine de öfkeli değildi bakışları. 

Sanki omuzlarına ağır bir yük binmişti ve o yükün altında eziliyordu adeta.

Bana bunun 1 Nisan şakası olduğunu söyle dercesine bakıyordu gözlerimin içine.

Ama bitmişti… 

Ne yapabilirdim ki?

Elimi kendisine çekti ve avucunun içinde tuttuğu kutuyu elime sıkıştırdı.

O hep bahsini ettiği kol düğmelerini almıştı…

Bunu sana almıştım, her şeye rağmen kabul edersen sevinirim dedi.

Dost ateşiyle şehit düşmek gibi bir şeydi bu.

Yarası kanıyor ama o yarasının nerede olduğunu bilmiyordu.

Bunu kabullenmem zor olacak, belki de hiç kabullenemeyeceğim ama pişmanlığın yansıyacak hayatının geri kalan kısmına, bundan eminim demişti sesinde acı bir titremeyle.

Yapacak bir şey yoktu.

Bütün gemileri yakmıştım.

Ama bütün bunları neden ve niye yapmıştım ben de bilmiyordum. 

Bir kadında aradığım bütün özellikler onda vardı.

Bir gün birini sevecek olursam onun gibi bir kadını sevmeyi hayal ederdim hep.

Ve şimdi neden hayatımın kadınını terk ediyordum, bilmiyordum. 

Bu sevme işini becerememiştim.

Sevmek, bağlanmak bana göre değildi belki de.

Ben, varlığı beni tehdit etmeyen kadınları sevmeliydim.

Oğuz Ağca / 28 Mayıs 2012

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Almanya'dan Mektup Var (3)

Türk Lolita'nın kayıp hikayesi (2)

Atatürk ve Ben