Kayıtlar

Mart, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hayatta her şey insan içindir

Resim
Hiç kimse ve hiçbir şey vazgeçilmez değildir. Sadece sabretmek gerekir. Kendini geliştirmek yerine manasızca vakit ve emek harcadığın her şeyden vazgeçmelisin. Derdini kimseye anlatma. Sıkıntını dağa, taşa, denize anlat; deli gibi koş, çığlık at ama herkese anlatma. Hayatta her şey insan içindir. Hata yapman gerekiyorsa yap, sonucuna katlan, sızlanma. Her insan hayal kırıklığı barındırdığı kadar, bilgelik ve hayat hikayesi taşıyor. Hayat kimseye çiçek böcek değil, tanıdığın tanımadığın herkese sabırlı davran. Vicdanını kaybeden insanlara asla yaklaşma. Planlarını kendine göre yap, adımlarını kendine göre at. Hiçbir şeyi erteleme. Sevgiyi, acıyı, öfkeyi, aşkı her şeyi zamanında yaşamak lazım. Kendinle aran iyi olsun. Sonuçta seni terk etmeyen bir tek sensin. Hiç kimseyi baş tacı etme. Çocuğun dahi olsa herkes ederi kadar değerli olmalı gözünde. Asla kendine başkasının gözünden değer biçme! Belli bir yaşa kadar oturttuğun karakterini hiçbir şartta eğip bükme. Kend

Duvara Karşı

Resim
Fatih Akın deyince, yine uyuşturucu tripleri, sağlam underground müzikleri, yine bir kişiliğini bulamamış kültür-altkültür hikayesi ile karşı karşıyayız. Fatih Akın'ın Duvara Karşı (Gegen Die Wand) izlemediyseniz en kısa zamanda izlemenizi öneririm Hamburg'dan İstanbul'a uzanan bir hikaye. Başrollerde Sibel Kekilli ve Birol Ünel'in olduğu  harika bir ''gurbetçi dramı'' olmuş. Başarısız intihar girişiminden sonra, ailesinin baskısından kurtulmak için kendinden yirmi bir yaş bir anlaşmalı evlilik yapan on dokuz yaşında bir kızın hikayesi. Cahit hayatla sorunu olan kokain bağımlısı orta yaşlarda bir adam. Sibel ise aileden baskı gören, psikopat bir annenin elinde büyüyen, iki kültürün arasında kalmış henüz daha hayatının baharında olan genç bir kız. Sibel hayatını yaşamak yaşamak isteyen, özgürlüğüne düşkün bir Almancı kızı. Bu iki karakterin yolu Sibel'in bir hastanede kesişiyor. (Dönerci de olabilirdi, aklıma geldi) Sibel Cahit'te kurtu

Affetmek

Resim
Kimseden asla affedemeyecek kadar nefret etmedim henüz. Umarım hayat karşıma böyle birini çıkarmaz. Ya da zamanla nefret duygum dindi. Bilemiyorum. Asla affetmem dediğim kişileri bile bir zaman sonra affettim. Tuhaf gelecek belki ama... Affedemeyeceğimiz insan yoktur. Affetmek için gerekli şartlar vardır. Karşısındaki kişiyi yaptığına pişman etmeden affetmez çoğu insan. Bende zaman zaman bu yolu izlemişimdir. Sonunda affetmişimdir. Aksi takdirde sırtına yük olur öyle bir mesele. Affetmek geçmişi, geçmişte olanları değiştirmez ama bundan sonrası için önemli. Geleceği, gelecekte olacakları etkiler, büyütür. Bırak at sırtından onu, yük etme kendine. Yoluna sensiz devam etsin. Senden uzak olsun Mısır'a Sultan olsun. Kalbimde nefret tohumlarına yer vermiyorum, kendi nefretinde boğulsunlar. Zamansız gidişini kabullenemediğimiz, veda etmesini beceremeyen insanı bile affedebiliyorsak, herkesi affedebiliriz. Lanet ederiz, öfke duyarız, intikam isteriz ama bir gün gelir

Kadınlara güvenmek

Resim
Kadınlara güvenmeme meselesi derken... Bir kadının beraber olduğu erkeği başka bir erkekle aldatmasından bahsetmiyorum. İkili ilişkilerdeki kadına duyulan güvensizlikten bahsediyorum. Kadınlarla biraz zaman geçiren her erkek ilk bunu öğrenir. Kendisine yüzde yüz güvendiğinizi anladıkları an ilk hamleyi yaparlar Aslında bir kadına güvenerek büyüyoruz. Daha sonra büyüyünce de yaşarken güvenmemeyi öğreniyoruz. Kadınlarla cinsel bütünleşmeden ziyade ruhsal bütünleşme içinde olan her erkek eder bu tecrübeyi. Her ilişki yaşadığın kadın sana iyi bir adamsın, sen benim için vazgeçilmezin, aradığım bir erkeksin, merhametlisin senden iyi bir eş, iyi bir baba olur ..vs demiştir. Bütün bunları söyleyen aynı kadın daha sonra sende seni sen eden ne varsa değiştirmeye kalkar. Değiştiremeyeceğini anlayınca da, aradığım sevgi, ilgi değilmiş der. Geriye hangi şıkkın kaldığı ortada. Bir erkek beğendiği bir kadına çabuk bağlanır. Bu bağı da maalesef kolay kolay kopartıp atamaz. Hayat

Hayat hikayen öyle içimi acıtıyor ki

Resim
Hayat hikayen öyle içimi acıtıyor ki... Hani şarkıda diyor ya; Ağladım mı, güldüm mü? Yaşadım mı, öldüm mü? Düşündüm de; ben seni değil, senin o acı dolu hikayeni sevmişim. Sevgiye öyle aç, öyle muhtaç bir hayat sürdün durdun. Ne saçını okşayan oldu, ne de bir merhamet gösterenin. Anne babasının şefkatine muhtaç küçük bir çocuk misali çevrenden ilgi dilendin. Bazen bir şarkı, bir ses, bir anlık ufuk çizgisine bakmak ya da yalnızken gelen refleks insanı kaybolan yıllara götürür. Bu olduktan sonra sancılı bir geri dönüşe hazır olmalısın, çünkü gücünün yetmediği, istediğin ama gerçekleşmeyen bir çok olay orada saklı, kilitli halde beklemektedir. Hani babanın tatilde olduğu bir fotoğrafın altına yazmıştın ya, Çocukluğumu; sizinle olduğum dönemleri öyle özledim ki diye. Öyle içim acımıştı ki.. O kadar derinden hissetmiştim ki içinde kopan fırtınaları. Yalnızlığını ancak bu kadar haykırabilirdi bir insan. O gece sabaha acını içimde hissettim. Bu dünyada, her arzun her eme

O gidince hayatından enkaza dönersin

Resim
İnsan bazen birini öyle sever, birine öyle bağlanır ki... Bu belki bir aşık olduğun kadındır. Bazen annen. Bazen çok sevdiğin bir arkadaşın. O insan hayatında öyle yer kaplar ki.. Çevrende yüzlerce insan vardır ama hepsi bir tek o kişi yapmaz. Bütün hepsinin varlığı onun yokluğunu doldurmaz. O senin sesin, elin ayağın, neşen, yaşama sevinci olmuştur. O gidince hayatından enkaza dönersin. Hasretin yarası bir türlü kapanmaz. Kalabalıklar içerisindesindir ama aslında anılarınla yalnızsındır. İçinde yaşarsın her şeyi, belli etmemeye güçlü durmaya çalışırsın. Kimse bilmez, çaresizlik nasıl boğar insanı. Tutunacak bir dal aramaktan el yorulur, ayak yorulur, yürek yorulur. Bu, kişinin içinde eriyip, yok olmasıdır. Gün gelir unutmuş gibi yaparsın ama asla unutmazsın. Bir ömür boyu kalbinde izi kalır. Onun yokluğu belki kabullenilir ama asla unutulmaz. Unutulmadığı gibi hüzün dolu bir hatırlayışı bile güzeldir. Dolabını karıştırırken eline bir tutam saçı geçer. Dalar giders

Olmayan, özlenen ve çok geç

Resim
Babam Ramazan Bayramından bir gün önce Türkiye'den gelmişti. Bayram günü çalıştığım için ancak iş çıkısı bayramlaşmaya gidebildim. Daha gitmeden önce tuhaf duygular sardı beni. Çocukluğumdan beri babamın şefkatini, merhametini ve sevgisini hep aradım. O gün bir gün gelecek diye de hep umut ettim. Annemin nefretinden babamın merhametine sığınmak istediğim çok günler oldu. Eve girdiğimde babama yaranmak için yüzüme sahte bir tebessüm takındım. Eline uzanırken, yüzüne baktım. Yüzünde bana karşı bir tebessüm, bir sevgi pırıltısı aradım. Aksine, elini bana uzattı ama yüzünden düşen bin parçaydı. İçim bir hoş oldu. Zira,diğer aile üyeleriyle konuşurken canlı ve gülümser bir şekil alırken yüzü, ben araya laf sıkıştırıp bana cevap vermek zorunda kaldığında ise yine yüzü düşmekteydi. Her ne kadar bu durum içimi acıtsa bile babamın bir tebessümü bile beni mutlu edecekti. Baba hoşgeldin, nasılsın dedim. Sen nasılsın deme zahmetine girmeden sadece iyiyim dedi soğuk bir şekilde.

Ben seni kaybettim ya

Resim
Herkes hayatının o büyük aşkını bulabilir Belki yine herkes çok sever ve sevilebilir Aşkın her halini tadar Acısını da yaşar Mutluluğunu da Ama herkes sevdiği insanda arkadaşını bulamaz Arkadaşını Sırdaşını Candaşını Yoldaşını bulamaz Ben seni kaybettim ya.. Ben sende arkadaşımı kaybettim Ben sende çocukluk anılarımı kaybettim Sevincimi Hüznümü kaybettim Sen benden gittin ya.. İçimdeki baharı kaybettim Bekleyişleri kaybettim Vuslatı kaybettim Ben seni kaybettim ya.. Kurduğun yer sofrasını kaybettim Sıcacık yayla çorbasını kaybettim Sen benden gittin ya.. Senin için dertlenmeyi kaybettim Arkanda dağ gibi durmayı kaybettim Seni üzenlere karşı öfkemi kaybettim Hani ben seni kaybettim ya.. Sana inanmayı kaybettim Aslında Sen bana dönsen bile Ben sende seni kaybettim

Kendinden nefret eden bir insan başkalarından da nefret eder

Resim
Nuki öğlen vakti televizyon karşısında oturmuş öğle kuşağı programları izlemekte. Bir an kapıda tıkırtı duyuyor, televizyonun sesini kısıp sesin geldiği  yere doğru kulak kabartıyor. Kapı anahtarla açılıyor, daha açılır açılmaz içerisine iğrenç bir koku yayılıyor. Gelen Bozayı'ydı. Bir gün öncesi sabah çıktığı evden yeni geliyordu. Zil zurna sarhoş bir şekilde içeri giriyor. Ayakta duramaz vaziyette. Önce Nuki'nin bulunduğu salona giriyor. Bir müddet ayakta sallana sallana duruyor. Sonra dönüyor mutfağa girmeye yelteniyor. Tam girecekken geri dönüp evin dış kapısını tekrar açıyor, bir iki adım ilerliyor. Tekrar geri dönüyor ve salonun ortasında yine sallanmaya başlıyor. Nuki olan biteni olağan karşılıyor. Zira Bozayı kim bilir kaç defa daha bu eve bu şekil gelmişti. Bozayı hırıltı homurtu karışımı sesler çıkararak kemerini çözüyor ve salonun ortasına işemeye başlıyor.Yarısı zemine yarısı kendi üzerine geliyor idrarının. Nuki, Bozayı'nın bu yaptığına bile hayret etmi

Özgür birey olmakla başa çıkamayan Nuki

Resim
Günlerden Perşembe, Nuki her zaman ki gibi 12-12.30 arası moladan hastanenin en küçük sayılan arşiv odasına geri dönmüştü. Masasında kayda geçip arşivlenmesi gereken yüzlerce evrak vardı. Hatta masada yer olmadığı için o küçücük odasında yerde bile kutular içinde arşivlenmeyi bekleyen evrak bekliyordu. Oda küçük ve havasız olduğu için Nuki kapıyı açık bırakmıştı. Hastane koridorunda insanların sesleri geliyordu. Tam işine koyulacakken birden derinden gelen bir sese kulak kabarttı. Ses kalın ve derinden geliyordu. Elli elli-beş yaşlarında bir erkek sesiydi. Nuki oldum olası genç kızlığından beri kalın ses tonuna sahip geniş çeneli, kaslı, geniş omuzlu, erkeksi ama bir o kadarda kendinden yaşça büyük erkeklerden hoşlanıyordu. Nuki adamın yüzünü görmeden o otoriter sese kulak verdi dinlemeye başladı. Yüzünü görmediği bu adamın sesi Nuki'yi tahrik etmişti. Nuki elindeki işlere konsantre olamaz oldu. Elindeki işi bıraktı, sandalyesine yaslandı ve gelen sesi dinlemeye başladı.

Zennure'den Mektup Var

Resim
                                                                                                    Monolog Merhaba diğer yarım, merhaba kadersiz yanım, merhaba karanlık tarafım. Ben sevdiklerime içimi dökemediğim için sana yani kendime bu mektupla içimi boşaltmak istiyorum. Ben ne zaman güzel bir hayale dalsam, mutlaka bir hata yapıp her şeyi mahvettin. Sana çok kızgınım aslında biliyor musun?  Bütün çocukluğumu, gençliğimi senin yanlışlarına heba ettik. Bugün o kadar yalnızım ki, o kadar çaresizim ki... Bir tek sevenim yok etrafımda.  En kötüsü ne biliyor musun?   Kendi oğlum bile nefret dolu gözlerle bakıyor bana.  Ağlayamıyorum sadece susuyorum. Belki söyleyemesem de yazarak içimi dökmek istiyorum. O kadar çok dinmesi gereken acılarımız var ki, sana da yüklenmek istemiyorum ama bugün yaşadıklarımızdan sen sorumlusun.  Kabul et bunu! Duygularına, korkularına yenildikçe hata üstüne hata yaptın. Biraz daha cesaretli olsaydın bunların hiçbiri başımıza gelme