Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sen beni unutamazsın

Resim
Beni sev veya nefret et. Her iki türlü de beni asla unutamazsın. Sevseydin kalbinde olurdum. Sen nefret etmeyi tercih ettin. Ölene kadar hep aklında kalacağım. Ne yapsan sen beni unutamazsın. Hep bir boşluk duygusu içinde olacak. Sanki içinde derin bir hiçlik var gibi. Beni kah özleyeceksin, Kah benden nefret edeceksin. Kah aniden karşıma çıksa da boynuna sarılsam diyeceksin Kah öldürmek isteyeceksin. Sen beni ölsen de unutamazsın. Tam unutacakmış gibi olursun Bir şarkı çalar, bütün anıların depreşir. Sürekli oturduğum koltuğa dalar gider gözlerin. Dolabında bir parça eşyam geçer eline Sen beni unutamazsın... Boğazın düğümlenir, ağlayamazsın. Bütün bunları çok sevildiğimi düşündüğüm için söylemiyorum. Çok sevdiğimi bildiğim için söylüyorum.

Sen beni hiç anlamamışsın be gülüm

Resim
Her gün aklıma geliyorsun, her gün rüyama giriyorsun; derdin nedir senin anlamadım ki.. İçindeki acıyı damla damla göz yaşında bir tek ben görebiliyordum. Pişmanlıklarını, keşkelerini sadece ben fark ediyordum dalıp gidişlerinde. Umut edip bir türlü gelmeyen güzel günleri bekleyişlerini yüzünden ben okuyordum. Geleceğe dair endişelerini sadece ben seziyordum suskun kalışlarında. Hayatın yükünü kaldırmakta zorlandığını yine yalnız ben görüyordum omuzların düştüğünde. Kendine olan inancını yitirdiğini ben hissediyordum ürkek tavırlarında. Kırılmaktan ne kadar çok korktuğunu bir ben anlıyordum sesinin titrediğinde. Sevgiye, ilgiye, şefkate aç olduğunu yine ben hissediyordum bana sarıldığında. Olumsuz olaylar karşısında çaresizliğini bir ben görebiliyordum yüzünü yere düşürdüğünde. Hayatın seni yorduğunu bir tek ben görebiliyordum sigarandan acı acı çektiğinde. Seni bu hayatta bir ben anlıyordum aslında ama sen beni hiç anlamamışsın be gülüm

Çekmeceler

Resim
Zenne filmiyle dikkatleri üzerine çeken  Caner Alper ve Mehmet Binay'ın yeni filmi. Bu filmde aşırı kasıldım desem yeridir. Zira kaybolmuş insanlar, kaybolmuş hayatlar beni her zaman çok etkiler. İzlemesi pek kolay olmayan ve enteresan ters köşesi ile güzel bir film. Küçük bir kızın ergenliğinden itibaren ailesi tarafından gördüğü muameleden hayatı boyunca nasıl takıntılara ve sorunlara sahip olabileceğini gözler önüne seren sağlam film. Çekmecelerini açması gereken bir baba, ve çekmecelerini açması için anahtar arayan çırpınan bir kız çocuğu. Açmaktan ya da açılmasından korktuğumuz çekmeceler, kilitler ve  anahtarların olduğu bir hayatı var her insanın. Bazı çekmeceler kilitli kalır, nedenler ve cevaplar orada gizlidir. Üzerinde durmadığımız, geciştirdiğimiz, konuşmadığımız her şeyin yarattığı travmaları görebiliyoruz bu filmde. Hayata dair gizlediğiniz, kendinize bile itiraf edemediğiniz her şey için izlenmesi gerek. Korkmadan çekinmeden senin ,benim ,karşı komşunun y

Türk Lolita'nın kayıp hikayesi (2)

Resim
Neslihan, banyodan çıkıp mutfağa gitti. Fincanına kahve döktü. Şeker katmazdı, biraz süt döker hepsi o kadar. Kahvesini yudumlarken akşamdan sardığı sigaralardan birini yaktı. Aklına annesi geldi tekrar. ‘’Lanet olsun senin gibi anneye!’’ dedi farkında olmadan sesli bir biçimde. Neslihan henüz on üç yaşındayken Serkan diye bir erkek arkadaşı olmuştu. Nasıl olmuşsa annesinin bu durumdan haberdar olmuştu. Büyük olay çıkarmıştı. On üç yaşında bir kızın flörtünden nolurdu diye düşündü. Bunun için evde büyük fırtınalar koparmaya değer miydi? O günden sonra Neslihan diye seslenmiyordu annesi kendisine. Kız Orospu diye çağırıyordu sürekli. Neslihan bu aşağılanmayı hazmedemiyordu. Odasına çekilip yorganın altında saatlerce ağladığı oluyordu. Bir anne nasıl bu kadar acımasız olabilir diye düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Neslihan doğuştan esmer tenliydi. Annesi, bu baba tarafına çekmiş diye dışlıyordu adeta onu. Oysa ablası Gülhan öyle miydi? O annesinin beyaz tenli meleği

Hüzünlü Kalp

Resim
Bu hayatta her şey insan içindir yazımda , insanın kimseyi kendinden fazla sevmemesi gerektiğini yazmıştım. Ne olursa olsun insan başına ne gelirse gelsin yaşadığı hayatı sevecek bir neden bulmalı. Bunun için de ilk önce kendini keşfetmeli. Bugün kötü bir haber aldım, içim burkuldu. İnsan hakikati göremediği zaman üzülür. İnsan en sevdikleri tarafından vurulunca çaresiz kalır. Bütün bedeni hüzün kaplar. Hüzün gözün ağlaması değildir, hüzün kalbin ağlamasıdır. Türkiye'de bulunduğum dönemde bir avukatlık bürosunda çalışıyordum. Bir gün ofise otuzlu yaşlarda, işi gücü olan güzel bir kadın geldi. Avukat hanımla birebir görüşmek istedi. Benim odam hemen yakında olduğu için kadının yürek çığlıklarını duyabiliyordum. Kocasının hayatında bir başka kadın varmış. Adamı yakalamış ama affetmiş çok sevdiği için. Adamı çok sevdiği her halinden belli oluyordu. Ona öfke kusarken bile adeta onsuz yapamam diyordu gözleri. Olay bu haliyle kapandı sanırken, adam boşanma davası açmı

Türk Lolita'nın kayıp hikayesi (1)

Resim
Deniz manzaralı yazlık evin terasa bakan pencerenin perdenin tüllerine çıplak bedenini sarmış, ağzında sigara denizin kıyıya vurduğu dalgaları izliyordu.  Yatağın içinde tıpkı onun gibi çıplak bir adam adını sesleniyordu. Neslihan, Neslihan… Duymuyor musun beni hayatım! Neslihan sesin geldiği yere doğru kafasını çevirdi.  Bir adam yatıyordu çırılçıplak yarı dik durur vaziyette.  Yüzü belirgin değildi.  Kim olduğunu çıkarmaya çalışıyordu.  Kimdi bu adam?  Yatağında ne işi vardı?  Neden ikisi de çıplaktı? Uzun zamandır sık sık gördüğü rüyadan uyandı Neslihan.  Neden sürekli aynı rüyayı gördüğüne anlam vermeye çalışıyordu.  Rüyasına giren adamın kim olduğunu çok merak ediyordu.  Neden yüzü belirgin değildi.  Neden hep aynı rüyayı sık sık görmeye başlamıştı?  Bir türlü anlam veremiyordu. Kalktı yatağından, mutfağa gidip akşamdan hazırladığı kahve makinasının düğmesine bastı.  Kahve aroması bütün eve yavaş yavaş yayılırken o da banyoya gitti, yüzünü y

Unutmak zordur unutamayanlar iyi bilir

Resim
Unutmak zordur unutamayanlar iyi bilir. Tıpkı bir gölge gibi insanı hiç terk etmeyen bir histir unutamamak. Bunu okuyan kişi; Belki seni tanımıyorum...Şu an kiminle nerede neler yapıyorsun bilmiyorum.. Ama tek bildiğim; Bu dünyada yaşayan herkes gibi senin de unutamadıkların oldu. Unutulmayan aslında anılardır. Yaşanılan güzel günlerdir. Khalil Gibran şöyle der; Birine çarpılmak bir dakika sürer, beğenmek bir saat ve sevmek bir gün... ancak birini unutmak bir ömür. Gün geçse, ay geçse yıl geçse hatta koca bir ömür geçse de unutulmuyor bazı şeyler. O her neyse unutamadığın, ondan kaçabilirsin belki ama anılarından asla kaçamazsın. İnsan sevdiğini veya bazende acı yaşanmışlıkları unutamaz, unutmuş gibi yapar. Zaman gelir yorulur ve vazgeçer bile ama asla unutmaz. Unuttum sanırsın. Kafandaki her şeyi sildin zannedersin. Ama o unuttuğunu sandığın şey, karşına bir gün aptal bir cümlenin içinde yer alarak mideye giren kramplar şeklinde tekrar zihinde canlanır. Unutamamak... U

Hayatta her şey insan içindir

Resim
Hiç kimse ve hiçbir şey vazgeçilmez değildir. Sadece sabretmek gerekir. Kendini geliştirmek yerine manasızca vakit ve emek harcadığın her şeyden vazgeçmelisin. Derdini kimseye anlatma. Sıkıntını dağa, taşa, denize anlat; deli gibi koş, çığlık at ama herkese anlatma. Hayatta her şey insan içindir. Hata yapman gerekiyorsa yap, sonucuna katlan, sızlanma. Her insan hayal kırıklığı barındırdığı kadar, bilgelik ve hayat hikayesi taşıyor. Hayat kimseye çiçek böcek değil, tanıdığın tanımadığın herkese sabırlı davran. Vicdanını kaybeden insanlara asla yaklaşma. Planlarını kendine göre yap, adımlarını kendine göre at. Hiçbir şeyi erteleme. Sevgiyi, acıyı, öfkeyi, aşkı her şeyi zamanında yaşamak lazım. Kendinle aran iyi olsun. Sonuçta seni terk etmeyen bir tek sensin. Hiç kimseyi baş tacı etme. Çocuğun dahi olsa herkes ederi kadar değerli olmalı gözünde. Asla kendine başkasının gözünden değer biçme! Belli bir yaşa kadar oturttuğun karakterini hiçbir şartta eğip bükme. Kend

Duvara Karşı

Resim
Fatih Akın deyince, yine uyuşturucu tripleri, sağlam underground müzikleri, yine bir kişiliğini bulamamış kültür-altkültür hikayesi ile karşı karşıyayız. Fatih Akın'ın Duvara Karşı (Gegen Die Wand) izlemediyseniz en kısa zamanda izlemenizi öneririm Hamburg'dan İstanbul'a uzanan bir hikaye. Başrollerde Sibel Kekilli ve Birol Ünel'in olduğu  harika bir ''gurbetçi dramı'' olmuş. Başarısız intihar girişiminden sonra, ailesinin baskısından kurtulmak için kendinden yirmi bir yaş bir anlaşmalı evlilik yapan on dokuz yaşında bir kızın hikayesi. Cahit hayatla sorunu olan kokain bağımlısı orta yaşlarda bir adam. Sibel ise aileden baskı gören, psikopat bir annenin elinde büyüyen, iki kültürün arasında kalmış henüz daha hayatının baharında olan genç bir kız. Sibel hayatını yaşamak yaşamak isteyen, özgürlüğüne düşkün bir Almancı kızı. Bu iki karakterin yolu Sibel'in bir hastanede kesişiyor. (Dönerci de olabilirdi, aklıma geldi) Sibel Cahit'te kurtu

Affetmek

Resim
Kimseden asla affedemeyecek kadar nefret etmedim henüz. Umarım hayat karşıma böyle birini çıkarmaz. Ya da zamanla nefret duygum dindi. Bilemiyorum. Asla affetmem dediğim kişileri bile bir zaman sonra affettim. Tuhaf gelecek belki ama... Affedemeyeceğimiz insan yoktur. Affetmek için gerekli şartlar vardır. Karşısındaki kişiyi yaptığına pişman etmeden affetmez çoğu insan. Bende zaman zaman bu yolu izlemişimdir. Sonunda affetmişimdir. Aksi takdirde sırtına yük olur öyle bir mesele. Affetmek geçmişi, geçmişte olanları değiştirmez ama bundan sonrası için önemli. Geleceği, gelecekte olacakları etkiler, büyütür. Bırak at sırtından onu, yük etme kendine. Yoluna sensiz devam etsin. Senden uzak olsun Mısır'a Sultan olsun. Kalbimde nefret tohumlarına yer vermiyorum, kendi nefretinde boğulsunlar. Zamansız gidişini kabullenemediğimiz, veda etmesini beceremeyen insanı bile affedebiliyorsak, herkesi affedebiliriz. Lanet ederiz, öfke duyarız, intikam isteriz ama bir gün gelir

Kadınlara güvenmek

Resim
Kadınlara güvenmeme meselesi derken... Bir kadının beraber olduğu erkeği başka bir erkekle aldatmasından bahsetmiyorum. İkili ilişkilerdeki kadına duyulan güvensizlikten bahsediyorum. Kadınlarla biraz zaman geçiren her erkek ilk bunu öğrenir. Kendisine yüzde yüz güvendiğinizi anladıkları an ilk hamleyi yaparlar Aslında bir kadına güvenerek büyüyoruz. Daha sonra büyüyünce de yaşarken güvenmemeyi öğreniyoruz. Kadınlarla cinsel bütünleşmeden ziyade ruhsal bütünleşme içinde olan her erkek eder bu tecrübeyi. Her ilişki yaşadığın kadın sana iyi bir adamsın, sen benim için vazgeçilmezin, aradığım bir erkeksin, merhametlisin senden iyi bir eş, iyi bir baba olur ..vs demiştir. Bütün bunları söyleyen aynı kadın daha sonra sende seni sen eden ne varsa değiştirmeye kalkar. Değiştiremeyeceğini anlayınca da, aradığım sevgi, ilgi değilmiş der. Geriye hangi şıkkın kaldığı ortada. Bir erkek beğendiği bir kadına çabuk bağlanır. Bu bağı da maalesef kolay kolay kopartıp atamaz. Hayat

Hayat hikayen öyle içimi acıtıyor ki

Resim
Hayat hikayen öyle içimi acıtıyor ki... Hani şarkıda diyor ya; Ağladım mı, güldüm mü? Yaşadım mı, öldüm mü? Düşündüm de; ben seni değil, senin o acı dolu hikayeni sevmişim. Sevgiye öyle aç, öyle muhtaç bir hayat sürdün durdun. Ne saçını okşayan oldu, ne de bir merhamet gösterenin. Anne babasının şefkatine muhtaç küçük bir çocuk misali çevrenden ilgi dilendin. Bazen bir şarkı, bir ses, bir anlık ufuk çizgisine bakmak ya da yalnızken gelen refleks insanı kaybolan yıllara götürür. Bu olduktan sonra sancılı bir geri dönüşe hazır olmalısın, çünkü gücünün yetmediği, istediğin ama gerçekleşmeyen bir çok olay orada saklı, kilitli halde beklemektedir. Hani babanın tatilde olduğu bir fotoğrafın altına yazmıştın ya, Çocukluğumu; sizinle olduğum dönemleri öyle özledim ki diye. Öyle içim acımıştı ki.. O kadar derinden hissetmiştim ki içinde kopan fırtınaları. Yalnızlığını ancak bu kadar haykırabilirdi bir insan. O gece sabaha acını içimde hissettim. Bu dünyada, her arzun her eme

O gidince hayatından enkaza dönersin

Resim
İnsan bazen birini öyle sever, birine öyle bağlanır ki... Bu belki bir aşık olduğun kadındır. Bazen annen. Bazen çok sevdiğin bir arkadaşın. O insan hayatında öyle yer kaplar ki.. Çevrende yüzlerce insan vardır ama hepsi bir tek o kişi yapmaz. Bütün hepsinin varlığı onun yokluğunu doldurmaz. O senin sesin, elin ayağın, neşen, yaşama sevinci olmuştur. O gidince hayatından enkaza dönersin. Hasretin yarası bir türlü kapanmaz. Kalabalıklar içerisindesindir ama aslında anılarınla yalnızsındır. İçinde yaşarsın her şeyi, belli etmemeye güçlü durmaya çalışırsın. Kimse bilmez, çaresizlik nasıl boğar insanı. Tutunacak bir dal aramaktan el yorulur, ayak yorulur, yürek yorulur. Bu, kişinin içinde eriyip, yok olmasıdır. Gün gelir unutmuş gibi yaparsın ama asla unutmazsın. Bir ömür boyu kalbinde izi kalır. Onun yokluğu belki kabullenilir ama asla unutulmaz. Unutulmadığı gibi hüzün dolu bir hatırlayışı bile güzeldir. Dolabını karıştırırken eline bir tutam saçı geçer. Dalar giders

Olmayan, özlenen ve çok geç

Resim
Babam Ramazan Bayramından bir gün önce Türkiye'den gelmişti. Bayram günü çalıştığım için ancak iş çıkısı bayramlaşmaya gidebildim. Daha gitmeden önce tuhaf duygular sardı beni. Çocukluğumdan beri babamın şefkatini, merhametini ve sevgisini hep aradım. O gün bir gün gelecek diye de hep umut ettim. Annemin nefretinden babamın merhametine sığınmak istediğim çok günler oldu. Eve girdiğimde babama yaranmak için yüzüme sahte bir tebessüm takındım. Eline uzanırken, yüzüne baktım. Yüzünde bana karşı bir tebessüm, bir sevgi pırıltısı aradım. Aksine, elini bana uzattı ama yüzünden düşen bin parçaydı. İçim bir hoş oldu. Zira,diğer aile üyeleriyle konuşurken canlı ve gülümser bir şekil alırken yüzü, ben araya laf sıkıştırıp bana cevap vermek zorunda kaldığında ise yine yüzü düşmekteydi. Her ne kadar bu durum içimi acıtsa bile babamın bir tebessümü bile beni mutlu edecekti. Baba hoşgeldin, nasılsın dedim. Sen nasılsın deme zahmetine girmeden sadece iyiyim dedi soğuk bir şekilde.

Ben seni kaybettim ya

Resim
Herkes hayatının o büyük aşkını bulabilir Belki yine herkes çok sever ve sevilebilir Aşkın her halini tadar Acısını da yaşar Mutluluğunu da Ama herkes sevdiği insanda arkadaşını bulamaz Arkadaşını Sırdaşını Candaşını Yoldaşını bulamaz Ben seni kaybettim ya.. Ben sende arkadaşımı kaybettim Ben sende çocukluk anılarımı kaybettim Sevincimi Hüznümü kaybettim Sen benden gittin ya.. İçimdeki baharı kaybettim Bekleyişleri kaybettim Vuslatı kaybettim Ben seni kaybettim ya.. Kurduğun yer sofrasını kaybettim Sıcacık yayla çorbasını kaybettim Sen benden gittin ya.. Senin için dertlenmeyi kaybettim Arkanda dağ gibi durmayı kaybettim Seni üzenlere karşı öfkemi kaybettim Hani ben seni kaybettim ya.. Sana inanmayı kaybettim Aslında Sen bana dönsen bile Ben sende seni kaybettim

Kendinden nefret eden bir insan başkalarından da nefret eder

Resim
Nuki öğlen vakti televizyon karşısında oturmuş öğle kuşağı programları izlemekte. Bir an kapıda tıkırtı duyuyor, televizyonun sesini kısıp sesin geldiği  yere doğru kulak kabartıyor. Kapı anahtarla açılıyor, daha açılır açılmaz içerisine iğrenç bir koku yayılıyor. Gelen Bozayı'ydı. Bir gün öncesi sabah çıktığı evden yeni geliyordu. Zil zurna sarhoş bir şekilde içeri giriyor. Ayakta duramaz vaziyette. Önce Nuki'nin bulunduğu salona giriyor. Bir müddet ayakta sallana sallana duruyor. Sonra dönüyor mutfağa girmeye yelteniyor. Tam girecekken geri dönüp evin dış kapısını tekrar açıyor, bir iki adım ilerliyor. Tekrar geri dönüyor ve salonun ortasında yine sallanmaya başlıyor. Nuki olan biteni olağan karşılıyor. Zira Bozayı kim bilir kaç defa daha bu eve bu şekil gelmişti. Bozayı hırıltı homurtu karışımı sesler çıkararak kemerini çözüyor ve salonun ortasına işemeye başlıyor.Yarısı zemine yarısı kendi üzerine geliyor idrarının. Nuki, Bozayı'nın bu yaptığına bile hayret etmi

Özgür birey olmakla başa çıkamayan Nuki

Resim
Günlerden Perşembe, Nuki her zaman ki gibi 12-12.30 arası moladan hastanenin en küçük sayılan arşiv odasına geri dönmüştü. Masasında kayda geçip arşivlenmesi gereken yüzlerce evrak vardı. Hatta masada yer olmadığı için o küçücük odasında yerde bile kutular içinde arşivlenmeyi bekleyen evrak bekliyordu. Oda küçük ve havasız olduğu için Nuki kapıyı açık bırakmıştı. Hastane koridorunda insanların sesleri geliyordu. Tam işine koyulacakken birden derinden gelen bir sese kulak kabarttı. Ses kalın ve derinden geliyordu. Elli elli-beş yaşlarında bir erkek sesiydi. Nuki oldum olası genç kızlığından beri kalın ses tonuna sahip geniş çeneli, kaslı, geniş omuzlu, erkeksi ama bir o kadarda kendinden yaşça büyük erkeklerden hoşlanıyordu. Nuki adamın yüzünü görmeden o otoriter sese kulak verdi dinlemeye başladı. Yüzünü görmediği bu adamın sesi Nuki'yi tahrik etmişti. Nuki elindeki işlere konsantre olamaz oldu. Elindeki işi bıraktı, sandalyesine yaslandı ve gelen sesi dinlemeye başladı.

Zennure'den Mektup Var

Resim
                                                                                                    Monolog Merhaba diğer yarım, merhaba kadersiz yanım, merhaba karanlık tarafım. Ben sevdiklerime içimi dökemediğim için sana yani kendime bu mektupla içimi boşaltmak istiyorum. Ben ne zaman güzel bir hayale dalsam, mutlaka bir hata yapıp her şeyi mahvettin. Sana çok kızgınım aslında biliyor musun?  Bütün çocukluğumu, gençliğimi senin yanlışlarına heba ettik. Bugün o kadar yalnızım ki, o kadar çaresizim ki... Bir tek sevenim yok etrafımda.  En kötüsü ne biliyor musun?   Kendi oğlum bile nefret dolu gözlerle bakıyor bana.  Ağlayamıyorum sadece susuyorum. Belki söyleyemesem de yazarak içimi dökmek istiyorum. O kadar çok dinmesi gereken acılarımız var ki, sana da yüklenmek istemiyorum ama bugün yaşadıklarımızdan sen sorumlusun.  Kabul et bunu! Duygularına, korkularına yenildikçe hata üstüne hata yaptın. Biraz daha cesaretli olsaydın bunların hiçbiri başımıza gelme

Kendime ne diyeceğim

Resim
Unutamadığım, her izlediğimde içimin gittiği bir sahne. Çıkmıyor aklımdan bu sahne. Her seferinde  öyle doluyor ki gözlerim biri dokunsa şelale misali yeşil denize yol olur göz yaşlarım. Her insanın kendi hatalarıyla yüzleşecebileceği bir sahne. Hayat durduğu yerde durmuyor. Hayat öyle bir şey işte! En ufak bir hatayı affetmiyor. Yaptığın ufak bir hata bütün hayatına mal oluyor. Bir bakıyorsun her şeyler elinden kayıp gidiyor. Senin söylemeye kıyamadığın şeyleri bir bir yüzüne söylerler. Karşılarına cayır cayır yanarsın de sesini çıkartamazsın. İnsanlar senin acılarını ancak senin anlattığın kadar biliyor. Daha ötesi yok. Sonra aradan zaman geçiyor, ne olduğun yere ait hissediyorsun kendini ne de gitmek istediğin yere dair bi fikrin var. Özlediğin biri var ama yapabileceğin hiçbir şey yok. Bazen de seni  taciz eden, üstünde hak iddia eden, suçlayıp duran hatıraların saldırısı altında hissedersin kendini.  Bunları neden yazdığımı bilmiyorum