Seksenler


TRT1`deki Seksenler dizisini zevkle izleyenlerden biriyim.
Acı tatlı bir çok hatıramın canlandığı bir dizi.
Ben seksenlerde çocuktum.
Okul ,kırtasiye, kasetçi ,ev arasında geçen anılarla dolu çocukluğum.
Seksen ortası ve doksan doğumluların hiçbir zaman anlayamayacağı bir kültür ortamıdır seksenler.
Çay bahçesi ile kafelerin arasındaki fark gibi...

Büyük abilerimizin kasetçi kültürü vardı.
Kasetçiye gitmek, sipariş ettiğin kaseti beklemek, nazı gecenin karışık kaset çektirmesi gibi.
Kasetçi demişken...
Kopan, saran kasetleri tornavida ile açıp tamir etmişliğim hatırlayamadığım kadar olmuştur.
Arabesk dinleyen ile yabancı müzik dinleyenin gizli toplumsal çatışma içinde olduğu bir dönemdi seksenler.
Aşklar bir başka olurdu.
Mektuplarda yaşatılırdı yaşanılacak ne varsa.

Bugün geriye dönüp baktığım zaman,elektrik, su kesintilerini bile özlediğimi anlıyorum.
Kuruyemişçiden gazete kağıdından yapılmış külah içinde çekirdek alırdık.
Herkes kendi külahından çitlerdi çekirdeğini.
Çocukların ayrı büyüklerin ayrı banyo günü olurdu.
Şampuan bilmezdik,gözlerimiz yana yana sabunla yıkanırdık.
Annemin vücuduma indirdiği kese darbelerini özledim.
Öyle renkli çeşit çeşit meyveler bilmezdik ama mevsiminde yerdik meyveyi.


Seksenlerde çocukluğunu geçirmiş biri olarak diziye getireceğim bir eleştirim de olacak.
Dizide seksenlere bir çocuğun gözüyle, ruhuyla bakılmıyor.
Halbuki seksenlerde çocuk dünyası da çok zengin,(o zaman bize göre) çok renklidir.
Bir Uçan Kaz, bir Şirinler, bir Red Kit, bir Voltran, bir Himen´in başladığı saatlerde sokaklar çocuklardan arınırdı.
Ayda yılda bir çokomel yemenin kıymetini bilemez şimdinin çocuğu.
Kağıt helva, elmalı şeker yiyen çocuklara uzaktan hüzün bakışlardır seksenlerde çocuk olmak.
Seyyarcıların arabalarının arkasına asılmaktır o yıllarda çocuk olmak.
Bütün gün sokaktaydık.
Eve dönüşümüz adı konmamış bir anlaşma misali aksam ezanına ayarlıydı.
Hepimiz Rumenigge olurduk. 

Sanırım o dönem daha popüler bir futbolcu yoktu.
Ya da en popüleri oydu.

Zor ve çilekeş yıllardı seksenler ama aile içi bağlar daha kuvvetliydi, beraber geçirilen zamanların kıymeti vardı.
Aile içindeki kast sistemi mutlak suretle uygulanırdı.
Küçükler daha saygılı,büyükler daha sevgi doluydu.
Güzeldi o günler.


Oğuz Ağca / 18 Nisan 2012


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Almanya'dan Mektup Var (3)

Türk Lolita'nın kayıp hikayesi (2)

Atatürk ve Ben