Hegel'in Mutsuz Bilinç Kavramı

 



Hegel'e göre insana öz bilinç kazandıran şeyin önce nesneler ile daha sonra ise kendi denginde insanlarla ilişki kurmasıdır.

Yani insan nesnelerle kurduğu ilişkide bilince, insanlarla kurduğu ilişkide ise öz bilince ulaşmakta.

Hegel'in köle-efendi diyalektiğinden yola çıkarsak; efendi köle tarafından onaylansa bile tatmin ve mutlu olamıyor.

Efendinin trajik açmazı şurada yatıyor:

Kölenin korktuğu veya bağımlı olduğundan efendisini onayladığını bildiği için bunu gerçek bir onaylanma olarak görmüyor.

Kısacası, insanın içindeki onaylanma isteği bir dengi tarafından karşılanırsa tatmin olmakta.


İnsan karşısındaki tarafından kabul edilmek istiyor.

Doyurucu bir kabul ediliş için kendi dengimizde veyahut bizden üstün insanların onayını almak isteriz.


Birinin onayına muhtaç olma durumuna ise Hegel mutsuz bilinç demiş.

Almanca bu duruma das unglückliche bewusst sein denir.

İnsandaki kendisini eksik hissetme durumu karşısındaki kişiye karşı nefrete dönüşebiliyor.

Yine Almanlar bu duruma Minderwertigkeitskomplexe diyor.


Köle-efendi ilişkisine dönecek olursak.

Köleyi kendisine denk görmeyen efendi onunla nesneler aracıyla sadece ilişki kurmaktadır.

Günümüz dünyasında ise, kendimize denk görmediğimiz insanlarla ilişkilerimiz nitelikli değil nicelik ağırlıklı olur.

Onlarla kurduğumuz ilişki sadece fayda üzerinedir.

Öz bilinci olmayan insanın ederi bir eşya kadardır.


Öz bilince sahip olmayan her insan kendi doğasını aşamaz.

Efendisine karşı verdiği kabul edilme savaşını asla kazanamaz.

Her kaybettiği savaşta efendisine karşı nefret duygusu daha da artar.

Diğer taraftan, öz bilince sahip olmayan insanlarla temas kuran bilinçli insan da Hegel'in mutsuz bilinç kavramında anlatmaya çalıştığı gibi asla mutlu olamaz.


İnsanın gerçek varlığı eylemdir.

Kendini geliştirmeden, okumadan araştırmadan, bilinç sahibi olmadan efendine karşı hiçbir savaşı kazanamazsın.









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türk Lolita'nın kayıp hikayesi (2)

Duaya nail olmak